8-MART DÜNYA EMEKÇİ KADINLARIMIZA SAYGI İLE:

8-MART DÜNYA EMEKÇİ KADINLARIMIZA SAYGI İLE:

"Kan tarlaya doğru gidiyorum, karıncalar kış hazırlığındalar, sıra sıra önümden geçiyorlar. Kan tarlada dünyaya geldiğimi emektar, fedakâr anam anlatmıştı. 'Ay ışığı gümüş gibi parlıyıdı,ekin destelerini yığdık, babana sırtım ağrıyı dedim, baban sırtımı öveledi, ağrılara dayanamadım yere yığıldım. Baban bağırdı,yanımızdaki tarlada ekin biçen Kara kız Zeynep'le, Kibar Çelik koşarak geldiler, sen Dünya'ya geldin,Kibar abla yerden bir kara taş aldı göbeğini kesti. Bez yok, ilaç yok, sıcak bir çorba yok, Kibar abla önlüğünü bohça yaptı, seni sardı. Günün ışımasını bekledik, Şafak atarken Mamoğ emmimin oğlu Yusuf abi, Kara kız Zeynep'le bizi öküz arabasına aldı. Köydeki evimize geldiğimizde, Döndü eben yayıkla yağ çıkarıyıdı, hemen koştu geldi şaşırdı, sefil halimize ağladı, hemen yatağa götürdü, İbo deden,seni kucağına aldı,ben torunuma komutanım Mustafa Kemal'in adını veriyim dedi,' adın o zaman Kemal oldu "

Baharın kilim motifleriyle kuşatılmış, 
Kangal'dayım , Kangal'ın etrafındaki köyler arıcılarla dolu. Kangal pazar yerinde Menekşe ile karşılaşıyorum. Öğretmenlik yaptıktan sonra, İstanbul'da market işletmiş, eşi Şah İsmail'in vefatından sonra İstanbul'u terk etmiş, Zağal çiftliğinde arıcılık yapmaya başlamış. Nasıl yapabiliyormusun diyorum. Önceleri zorluk çektim, çok arılarım zay oldu, şimdi beceriyorum. Zagal'a gelin misafirim olun diyor, yok diyorum ağzımıza bir parmak bal çalıp göndereceksin, diyorum. Menekşe çocukluk arkadaşım, okul arkadaşım elli yıldır tanırım. Düzgün, hatırşinas,bir hanımefendi."

" Çatalın tepeye oturdum, baktığımda kartpostal gibi görüntüler, gözümün alabildiği cenneti seyrediyorum. İnceden bir dümen tütüyü. Kokusu yabancı değil; Bellli ki,Elmas abla süt pişiriyi. Az ileride Hasancaların kuzuları meleyi, tandır ekmeğinin kokusu geliyi, belliki Fadime ablam ekmek pişiriyi. Büyük püvere geliyorum, şirin sözlü Kiraz bibi,Gadan alam nereden geliyin diyor, bir tas su uzatıyor, buz gibi suyu yudumluyorum. "

"Yeşil soğan, yeşil biber, yeşil sarımsak, maydanoz dograndı, köy peyniri rendelendi. Akrabamız Zöhre Berk, zar gibi yufka açtı, yufkaların arasına hazırlananları yerleştirdi, üzerine tereyağı sürdü, aman aman bir katmer yaptı ki, Zeynep büyük kazandan koyun yoğurdu çıkardı, özeme yaptı, Ferda soframızı hazırladı, afiyetle yedik, ellerinize sağlık,yüreğinize dert uğramasın, güzel insanlar,"

"Kaymak yüzlü Elif yengemin yanına uğruyorum, isli tandırda çırpılar tutuşmuş, dumanlar arasında tandırın közünü karıştırıyordu, eğildim hamur kokan ellerini öpem dedim. Öpdürmedi; omuzlarımı öptü yada boynumu öptü göremedim."

"Köyün içinde yürüyorum, Sırma abla dışarıya ateş yakmış, üzerine kazan koymuş su kaynatıyı, Hacı abinin çamaşırlarını elleriyle çitiliyi. Meryem abla ekmek pişiriyi, katmer yokmu diyorum,"Bekle pişireyim " diyor. Mücadelemizde ekmek kavgası değilmi diyor, oradan ayrılıyorum."

"Muhtar Bayram'ın hanımı Hatice Durgun, Atlas yorganlar dikiyor. Hatice'de hayatın zor  yürüyüşünde yorulan, ama yılmayan bir kadın, güleç yüzlü, çalışkan. Köyde ihtiyar analarımızın uğrak yeri, ekmeklerini pişiren, katmer, sac üstü, kömbe yapan, gücü yetmeyen analarımızın kilimini, halısını çırpan güzel yürek. O kadar çok işin içinde, öğleden sonra, evine yakın yerlerde sohbet eden biz abilerine çay, kahve, yemek gönderen, lokmasını paylaşan güzel insan."

"Bir emektar kadın da Leyla Budak, Tarsus doğumlu, Tarsus'ta okudu 16 yaşında hayata atıldı. On yıl iplik fabrikasında çalıştı. Eşi Işık köyü isteyince, şehir hayatından köy hayatına sıcak iklimden,ayaz ve kar kenti olan Sivas'a geldi. Çukurova değil, dağların ardındaki çamurlu yollar, toprak örtülü evler meskeni oldu. Hiç köy işlerinden anlamayan Leyla, arı gibi çalıştı. Çocukluğundan beri hayatı emeğiyle yoğrulmuş, tarlalarda alın terini bırakmıştır. Leyla evinden fazla dışarı çıkmaz, Leyla'yı komşunun düğününde, cenazesinde, birde alış verişte görürsünüz. Yaptıgı kömbeler, katmerler,börekler, turşular parmak ısırtan lezzettedir. Misafirperverdir. Yorgan, yatak,halı, kilim, ve evin tüm zorlukları, konağın bakımı Leyla'nın ellerinin marifetidir."

"Bedir bibi, tavus kuşu desenli duvar halısını dışarı atmış günlendiriyi, nasılsın diyorum, eyiyim gurban, gel bir şey ikram edem deyi, halıların güzelmiş diyorum,Bekir dayın Almanyadan getirdi, onun emeği diyor, vay emeğin değerini bilen Bedir bibim diyor, yanından ayrılıyorum. Ali Rıza Sarıkartal çeşmesine uğruyorum, Sultan Tatlıcan ablam sitillerine su dolduruyor, Köyü mahalle, mahalle isimlendirmişsin,bizim evlerin olduğu yere, Çankaya demişsin diyorum, hee diyor, o ismi hakediyor. Gülüşerek ayrılıyoruz "

"Köyümüzün gelini Zöhre Şahin, Gavurharaba lı Nıneyin torunu, Huseyin'in kızı, Kurt'un oğlu İsmail ile evlendi, elleri iş yapan bir kürt kızı. Kocaman kürekle traktör remorkuna buğday atıyor, tarladaki nohutu, mercimeği elleriyle yoluyor. Koca koca kazanlarla bulgur pilavı yapıyor, kocaman leğenlerle kavurma yapıyor. Çok iyi bir keyveni, kulaç kulaç yufka ekmekler yapıyor. Çocuklarını kendi kültürüne göre yetiştiriyor, çocuklar şehre gidince şehirli, köye gelince köylü. Zöhre çalışkan, becerikli, misafir perver, açık sözlü, hem şehire, hem de köye yakışan bir gelin. Ortaokulu dışardan bitirdi, şimdi liseyi okuyor, hedefim Üniversite bitirmek diyor."

"Adana caddelerinde, Topardıç'ın yamaçlarında her sabah, her akşam randevulaşmak, gündelik koşuşturmalardan , yalnızlık hikayelerini kim bilir, yarım kalmış şiirler gibi yüreğindeki sabrı kim bilir. Kim bilir Sabo abla. Tanıdığımda siyah giysiler içindeydi, yine silahlar içinde hayatı kara geçenlerden. Sabiha Akyar eşi Haydar'ı genç yaşta  kaybedince, dört  çocukla ortada kalır. Varsıl evlerde  Çamaşırcı, bulaşıkçı, hizmetçi... Sabo abla."

"Sivas kent merkezindeyim. Bez bebeklerin sergilendiğini  gördüm, çok dikkatimi çekti. Kendisiyle konuşmak, bilgi almak istediğimi söyledim. Menmuniyetle dedi. " İsmim, Nilgün Bozalioğlu, Almanya'nın Köln şehrinde kaldım, tahsilimi Almanya'da yaptım,sonra ülkeme döndüm. Bebekler benim çok ilgimi çekiyordu.
Önce torunum Mislina'nın adını verdiğim bebekleri ve kuklaları yaptım. Baktım ilgi çok, tarihimizin, kültürümüzün önemli isimlerinden Yunus Emre  Nasreddin Hoca, Keloğlan ve masal bebek çeşitlerini üretmeye başladım. Ne kadar bez bebek yapmış olsam da, asıl hedefim yöresel bez bebekleri Türkiye'ye,daha sonra Dünya'ya tanıtmak " dedi. 
Nilgün Bozalioğlu, el sanatları alanında, giysilerin dilini araştırıp, motiflerini, renklerini,özgünlüğünü araştırıp,yöresel bez bebeklerin yapımına devam ediyor. "

"Nilgün Bozalioğlu, Zara'nın Tödürge köyü dâhil,Özköyler yöresi olarak bilinen köylerden Akören,Gümüşçevre,Karahisar, Yaprak ve Kuşçu'nun ortak kültürü olan, yöresel kıyafetleri araştırıp, her bir ayrıntısını bez bebeklere taşıyan Nilgün hoca, Alevi yöresine ait kıyafetleri, Çerkez yöresine ait kıyafetleri araştırıp, bez bebek yapmayı hedefliyor."

Kemal SARIKARTAL 
Şair-Yazar 
ANILARLA ANADOLU'YU YAŞADIM KİTABIMDAN BİR ALINTI. 

8 -Mart -Emekçi kadınlarımızın anısına...



Anahtar Kelimeler: - DÜNYA EMEKÇİ KADINLARIMIZA SAYGI :