23 Nisan 1920 sonrası YA İSTİKLAL YA ÖLÜM

23 Nisan 1920 sonrası YA İSTİKLAL YA ÖLÜM

Paşalar tartışıyor, inceden inceye bireysel düşünce ve umular koyulaşıyor, hatta saltanat ve halife konusunda neredeyse tamamen farklılaşıyor, ancak birkaç gerçek var ki Kurtuluş Savaşı’nada yüreğini taşın altına koyma cesareti gösterenler bu gerçekler üzerinde bembeyaz hemfikirler.

Onlardan biri, düşmanın bıçağının milletin boğazından alınması, millete moral verilip kurtuluşa inandırılması, yerel dövüşen güçlerin birleştirilmesi ve bu ölüm kalım boğuşmasının bizden yana güçlerin başında Mustafa Kemal Paşa’nın olması.

Her ne kadar, daha ziyade İngilizler ile işbirliği yapan korkaklar istemese de, Saray’daki milli düşünce sahipleri de renk vermeden aynı minvalde, yani Mustafa Kemal Paşa’nın cesaret ve öngörüsüne güvenip destek vermekten çekinmiyorlardı.

İlk yapılacak işleri, sorsan çocuklar bile biliyor, ancak koca koca adamlar susmalarına, hatta korkaklığına gerekçe olarak, “biz bilmeyiz, Amerika bilir, İngiltere bilir, Fransa bilir” tarzında ifadeler ile yan çiziyorlar, bazıları “ahval ve şerait” her ne olursa olsun, “büyükleri”, var ya hani “işgalci-sömürgeci devletler”, onları kızdırmamak adına, silahların, umudun ve bilcümle dinamik güçlerin kuzu kuzu teslimini öneriyorlar, hatta merhamet ummak veya tarafsız gözükmek üçkağıtçılığında soyguncu ve işgalci çetelerin ön savaşçı mahiyetindeki örgütlere üyelik başvurusunda bulunuyorlar, bazıları da var ki, korkaklığını kansızlıkla harmanlamış, kurtuluş azim ve kararını işgalci piçlerinin uzattığı silahlarla kırmak derdindedirler.  İngiliz siyasetinin keskinliğini bilen millici paşalar Yunanlıların İzmir’in işgali ile başgösteren “fiili durumun” nabzı yoklamaktan öte, Osmanlı ileri gelenlerine baş eğdirmek, ahirinde de başkaldıracakları tez elden yola getirip, kukla bir saray, Arap ve İslam dünyasına onlar adına hükmedecek esir bir halife, kolu kanadı kırılmış Anadolu insanı ile “düeli muazzama” kabadayılığının devam etmesini sağlayacaklardı.

Tabi bir de, Yunan orduları başarı gösterdikleri sürece, eskiden beri süregelen marazi düşlerine umut niteliği katacak “kemiklerden” atacaklardı onlara.

Beklenen bu son, onlar için uzak veya zor değildi. Kibir ile kaba güçlerine, satılmışlara, korkaklara, çıkarcılara, döneklere, işbirlikçi soytarılara ve çetin koşullara bakılırsa umulan son pek kolay gözüküyordu.

İngilizlerin başını çektiği “İtilaf Devletleri” İstanbul’u fiilen işgale başlayınca, ilk icraat olarak Meclis-i Mebusan’ı basıp, yine millici ve vatansever vekilleri derdest ederek Malta adasına (bu tür sömürgecilerin bu işlerde kullanmak amaçlı hep bir adası olmuştur geçmişten bu güne) hapsetmek olmuş,İstanbul’da kaldığı halde hareket alanı daralan asker-sivil farketmeksizin, işgale karşı direnmekte tereddüt göstermeyen herkes ,vefakar emekçilerin bulunduğu ve insana sadakat sınavda her sefer on üzerinden on almış Anadolu’ya geçmek telaşına düşmüşler.

Kazım Karabekir Paşa’nın geçişi ile başlayan ilk hareketlenme pek isabetli olmuş, sağlam yapısı ile İşgalci ve işbirlikçi güçlere kan kusturan 15. Kolordu dağıtılmamış olduğu gibi, işgale direnişe de zemin hazırlamıştır.

Sonra, milletimizin ve de mazlum milletlerin büyük şansı, Anafartalar kahramanı Mustafa Kemal, asker ve sivil kurum ve kuruluşlara emir verme yetkisi ile Samsun’a gelmiş, umulmadık bir manevra ile, Amasya Genelgesi ile temel doğrultuyu önererek, derhal Savaş’ın muhtemel girdilerini örgütlemeye koyulmuş, ufak tefek itirazlara, hatta yetkileri elinden alınmasına takılmadan, diğer yürekli asker ve sivil yetkililer ile, işi hiçkimsenin bertaraf edemeyeceği yükseltiye getirmiştir. Böylece, şeytanca engelleme hamlelerine karşın Erzurum ve Sivas Kongreleri’nde birleştirilen milli güçlere “hedef ve yöntem” kazandırılmış, bütün aşamalarda temsilciler ve bilgilendirme metinleri ile bu coşkulu itiraza milletin hepsi ortak edilmeye çalışılmıştır.

Kuvayi Milliye ruhunu, milletin dinamik güçlerinin içine işleten bilgilendirme, birleştirme çabaları can pahasına sürdürülürken, son hareket için, hep birlikte karar vermek icap ettiği ayan beyan ortada gözükmüştü, çünkü bu savaşın sonunda yok olmak ve kazanmak denen iki ihtimal de aynı orandaydı, Kuvayi Milliye ruhundaki inanç ve imanın dengeyi değiştireceğine ancak tarihin keskin dişleri karar verecekti, işte bunun için çokları anlamasa da, Mustafa Kemal hazırlığın her aşamasında milletin bu oylumdaki ağırlıklı gücüne işlerlik kazandırmış, her ne kadar zor da olsa sürece aitlik ve sorumluluk alma çabalarını gönüllülük esasıyla halletmişti. Geriye bütün milletin kararı kalmıştı. Bu kararın verilmesi için de, milleti temsil edenlerin buluşacağı, tartışıp karar vereceği, bütün dünyanın gözleri önünde ceryan edecek işleyişin ortak akıl arayışının kurumunu ilan vakti kaçınılmaz olmuş ve o gün de gelmişti. Yani, “Milletin geleceğini kendi azim ve kararı kurtaracaktır”, “hattı müdafaa yoktur sathı müdafaa vardır”, “ya istiklal ya ölüm” kararının milletçe tescili kaçınılmazdı.

Kalan zamanda, milli güçleri ve savaşa ikmali yönetecek millet ölçekli kurum, Büyük Millet Meclisi tarihin rahminden milletimizin umuduna çağrılmıştır. Tarihler 23 Nisan 1920’yi gösterirken, gözü dönmüş işgalci namussuzlar, işbirlikçi kansızların boğmaya çalıştıkları ‘milli mücadeleyi” eşsiz dahinin öncülüğünde katıksız vatanseverler, kurtuluşa azmetmiş Türk Milleti’ne emanet etmişlerdi. Artık, “İstiklal Savaşımızın” komuta merkezi oluşturulmuş, gerisi O’na kalmıştı. İnönü Muharebeleri, Dumlupınar dövüşleri, Sakarya Meydan Savaşı ve Büyük Taarruz ondan sonraki haykırışın gerçekleriydi.

Vatanın her yanından, hatta mazlum milletlerin yüreklerinden gelen akıl almaz destek ile verilen mücadele sonunda, kuyruğu düğümleyip giden her türlü meymenetsizlerin arkasında bıraktığı, Kurtuluş Savaşınızın en büyük karargahı  Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin “yüzüçüncü” yılı bu gün işte; 23 Nisan 2023.

O hem gazi, hem de kahramanlıklar hazinesidir. Milletimizi ve O’nun geleceğini, “muassır medeniyetlerin” seviyesinin de ötesine geçirecek, “hakimiyetin kayıtsız şartsız” millette olduğunun garantisi olan, demokrasimizin dinamo gücü olmakla ayrıca bizi bahtiyar eden o güzeller güzeli, şanı büyük hazine. Ne mutlu O’nu yaratanlara.

Bu günün yıldönümü vesilesiyle de Kurtuluş Savaşımızım şehit, gazi ve emekçilerine minnettar olduğumu bir daha bildirir saygılarımı sunarım.

Abbas Turan
Ankara



Anahtar Kelimeler: Nisan sonrası İSTİKLAL