DEĞERLER EĞİTİMİ VE LİYAKAT

DEĞERLER EĞİTİMİ VE LİYAKAT

"çocuklarımıza ekmeğe basmanın günah olduğunu öğrettigimiz kadar; kul hakkı yemenin, yalan söylemenin, iftira atmanın, kamunun malına ve zamanına hor davranmanın, liyakatsiz atamaların da günah olduğunu öğretebilsek"

Doğan Cüceloğlu'nun ekmeğe basma hikayesi çok etkileyicidir. Hikayenin sonunu Doğan Hoca "çocuklarımıza ekmeğe basmanın günah olduğunu öğrettigimiz kadar; kul hakkı yemenin, yalan söylemenin, iftira atmanın, kamunun malına ve zamanına hor davranmanın, liyakatsiz atamaların da günah olduğunu öğretebilsek" mealinde cümleler ile bitirir. Tabi cümle birebir Doğan Cüceloğlu'nun cümlesi değil ama  tırnak içine ahlaki erdemlerin tamamını doldurabiliriz. Değerler Eğitimi denilen bu usül amacına uygun kullanılsa çok farklı bir ülke olurduk. Ailelerimizin ve eğitim müfredatının değerler eğitimi başlıkları; bu hikayeden çıkarılacak derslere göre güncellenmesi gerekir.

Henüz eğitim çağlarında ve aile hayatında liyakat kavramını duymamış nesillerin ülkeyi felakete sürüklemesi kaçınılmaz olacaktır. Tam da burda Nisa suresinin 58. ayetinin mealini: “Allah size, emanetleri mutlaka ehline vermenizi ve insanlar arasında hükmettiğiniz zaman adaletle hükmetmenizi emrediyor" anmadan olmaz. Son zamanlarda ülkemizin ve şehrimiz Sivas'ın geldiği durumu düşünürken bu ayet balyoz gibi beynime vuruyor. Kıyıda köşede, sessiz sedasız işinin ehli olan, verilen her işi itiraz etmeden bil hakkın yerine getiren onca kıymetli insanın varlığından eminim. Neden mi eminim? Çünkü liyakatsiz yöneticilerin kadroları kendileri gibi olsaydı; bu ülke bitmişti. Çok şükür akl-ı selim ve basiret sahibi kadrolarmız da var. Bu millet ve bu ülke bütün olumsuzluklara rağmen  onların gayretleri ile ayakta ve yıkılmıyoruz diye düşünürüm hep. Marifet iltifata tâbidir demiş büyüklerimiz. Keşke, kıyı köşedeki işinin ehli bu adamları ortaya çıkarıp iltifatlar yağdırsak. Marifetlerinden daha fazla faydalansak. Karar verme ve icraat makamlarına bu sessiz sedasız, emmisiz dayısız, eniştesiz kayınsız gerçek vatan evlatlarını oturtabilsek. Makama gelene kadar atmadıkları takla kalmayan, işinin ehli insanların omuzlarında yükselip üstelik onlara yük olan ve onları işlerine geldiği için ellerinin altında tutan  yöneticilerinin elinden kurtarsak o  insanları. Bu toplumun bunca çapsız yöneticinin altında ezilen bu adamlara önce özür sonra bir teşekkür borcu var.

Akıllı ve çalışkan insanı ödüllendirmek ve hak ettiği değeri vermek gerek. Çalışma hayatında değer verme usulü verimlilik ve başarı odaklı olursa gelişmeyi yakalarız. Devrim arabalarının hikayesi çok hüzünlü ve dramatik bir şekilde biter. 129 günde o günün şartlarında arabayı yapan ekip kifayetsiz muhterislerin hışmına uğrar ve aralarında sürgün bile edilenler olur. Hatıralarına anıt dikilse yeridir dediğimiz insanlar neredeyse vatan haini ilan edilir. Öteden beridir başarılı ve çalışkan insanların önünün kesilmesi ve cezalandırılması toplumumuzda huy haline geldi.

Bunca yıl özellikle şehrimizde; duyduğumuz, okuduğumuz, şahit olduğumuz bir yığın idareci dediğimiz bürokrat ataması yapıldı. Kimse inkar etmesin çoğu hak ederek değil, torpille, referansla, ahbap çavuş ilişkisi ile atandılar. Şehrimizin eğitim kurumlarından, bölge müdürlüklerine, fabrikalarından, müesseselerine kadar aklınıza gelen her kurumuna liyakatsiz torpillileri idareci diye doldurduk ve şehrimize Valili Köy tamlaması yapılmasını layık gördük.

Gerçekten liyakat sahibi insanların atamasını haber yapmayı, hayat hikayelerine, iş hayatlarındaki başarılarına bu köşelerde yer vermeyi isteriz. Birgün nasip olur inşallah.



Anahtar Kelimeler: DEĞERLER EĞİTİMİ LİYAKAT