Malum huzur, uyum ve maneviyatın ön plana çıktığı mübarek Ramazan ayının sonuna yaklaşıyoruz. Her ramazan da olduğu gibi bu ramazanda da zaman zaman sohbetlerimizde çocukluk günlerimiz ile bugünkü Ramazanlar arasında kıyaslama yapıyoruz.
Belirli bir yaş grubundaki insanlarımız çok iyi hatırlarlar. Daha önceleri büyük şehirlerde de Anadolu şehirlerinde de Ramazan ayında çeşitli mazeretleri nedeniyle oruç tutmayanlar oruç tutanlara saygılı olma açısından, geleneksel olarak açıktan değil gizli yer, gizli içerlerdi. Lokantaların perdeleri vardı. İçerde oruç yiyen insanların dışardan görülmesi engellenirdi. Oruç yiyen insanlarda Ramazana ve oruç tutana saygıdan ve edepten oruçlarını açıktan açığa yemez, sigara içmekten kaçınır, sigarayı ulu orta içmez, dumanı ile kimseyi rahatsız etmezlerdi.
Elbette ki, kimse kimsenin inancına, ibadetine karışamaz ve zorla ne inandırabilir ne de ibadet ettirebilir, buna bir itiraz da mümkün değil zaten. Ancak bir kişinin oruç tutup tutmaması kendi tercihi olmakla birlikte oruç tutanlara saygı göstermesi 'Saygı Kültürünün' bir gereğidir. Ne acıdır ki, "Saygı Kültürümüzde" her geçen gün zafiyetler yaşanmakta, Ramazan ayı olup olmadığını fark edemeyecek kadar saygısızlığın artığını görebilmekteyiz. Çoğunluğu Müslüman dediğimiz bir ülkede gelinen bu vahim durum oldukça düşündürücü değil mi?
İnsanların neden oruç tutmadığına karışamayız ama gün Allah’ın rızasını kazanmak için gün boyu aç, susuz kalmanın yanı sıra kendini kötü davranışlardan soyutlamaya çalışan kişilere karşı biraz daha anlayışlı olunması gerekme mi?
Oruç tutmasa da aynı ortamda (iş, okul, ev, sokak, çarşı, pazar…) bulunduğu vakit oruçlu olmadığını açıktan göstermemesi insan ilişkilerine yansıyan inceliklerden değil midir? Buna karşılık oruçlu olan kişinin de orucu bahane ederek kişiler üzerinde toplumsal baskı kurmaması önem taşıyor elbette. Saygı görmek isteyen kişinin de aynı saygıyı oruç tutmayana göstermesi karşılıklı bir ilişki oluşturuyor doğal olarak.
Oruç insanla Allah arasında bir ibadet; insanla toplum arasında bir yükümlülük değildir. Bu nedenle oruç tutmayanların aç kalması söz konusu değildir. Geçmişte olduğu gibi bugün de restoranlar ve yemek alanları, kafeler, pastaneler vb. her zamanki gibi açıktır ve turistlere, gayrimüslimlere, yolcu olanlara, oruç tutmayanlara yemek servisi yapılmaktadır.
Hâl böyleyken günümüzde ramazanda bazıları “Allah’ın bildiğini kuldan mı esirgeyeceğiz” diye düşünüyor olacak ki, özellikle açıktan açığa sigara içerek insanları çok rahatsız ediyor ve bunu da umursamıyor. Yiyip içme mekânları ise artık perde kapatmaya gerek duymuyor nedense!..
Prof. Dr. Nevzat Tarhan, Ramazan ayında oruç tutan ve tutmayan kişiler arasındaki gerginliği şu ifadelerle anlatıyor; “Çatışmaların bir çoğunun sebebi önyargılardır ve empati eksikliğidir. Karşı tarafı anlayamamaktan kaynaklanır. Bir insan kendisine yapılmasını istemediği bir şeyi başkasına yapmamalı. Bu bir küresel ahlâk kuralıdır, evrensel ahlâk kuralıdır. Bu ahlak kuralını özellikle Ramazan'da hayata geçirmek gerekiyor. İnsan sadece kendisi için yaşamıyor, toplumun bir parçası olduğunu da hatırlıyor Ramazan'da."
İnsanların insana, inanca, kültüre, oruca, hassasiyeti varsa oruçluya da saygısı olması gerekiyor.
Toplumsal barış, hoşgörü ve saygının hayatımızda tesisi için herkes üzerine düşenden fazlasını yerine getirmelidir. Bunu sadece ramazan ayı ve oruç için ifade etmiyorum. Hayatımızın tüm alanlarında birbirimize saygılı olmalı, birbirimizin haklarını korumalıyız diye düşünüyorum.
*
Konunun önemini çok güzel ifade eden İstanbul’da yaşanmış bir olay bize çok şey anlatıyor aslında:
Oruç İman Ettirdi
Budist bir kadın turist 2003 yılı Ramazan ayında Türkiye'ye gelir. Birkaç günlük gezisi sırasında kimsenin gündüz bir şey yememesi dikkatini çeker.
Bir gün bir lokantaya girer yemek ister, burada da bir ilginçlik vardır. Yemeğin verildiği yer dışarıdan görünmüyordur. Bunun sebebini sorunca garson:
-Ramazan abla, Ramazan, der.
Turist kadın bir şey anlamaz. Ertesi gün tanıştığı rehberini yemeğe çağırır sorusu karşısında o da "Ramazan" deyip geçiştirmiştir.
Turist kadın iyice merak etmiştir ve sorar, ‘Nedir bu Ramazan?’
Rehber, bu ayın Müslümanlar için kutsal bir ay olduğunu, bu ayda Müslümanların gündüz bir şey yiyip içmediğini uzun uzadıya anlatır.
Neden aç kalıyorlar? Niçin, nasıl gibi sorular ardı arkasına gelir ve turist kadın otele döner. Nasıl olurda sadece yaratıcı ‘yemeyin’ diyor kimse yemiyor şeklinde düşüncelere dalar; hem de bu yaratıcıyı budaya hiç benzetememiştir. Bu duygular içinde İslâmiyet’i araştırır ve şu kanaate varır sadece yaratıcı emrediyor diye yeme içme gibi temel ihtiyaçlardan vazgeçiliyorsa bu fedakârlıklara katlanılıyorsa, bu din batıl olamaz diyerek araştırmasını derinleştirir nihayetinde iman eder ve Müslüman olur.
*
Ramazanımız affımıza ve bağışlanmamıza vesile olsun. Ramazan hakkımızda şikâyetçi değil, şefaatçi olsun inşallah.
Düşüncesinden, inancından dolayı kimsenin kimseyi yargılamadığı, ötekileştirmediği, incitmediği barış, huzur, sevgi ve mutluluk dolu güzel günler…